25 Ağustos 2012 Cumartesi

Kadın Dedektif (The No:1 Ladies Detective Agency)

Alexander McCall Smith, Epsilon Yayınları

Mma Precious Ramotswe, babasından miras kalan sürüyü satarak kendine bir dedektiflik bürosu açar. Botsvana'nın ilk kadın özel dedektifi olmayı aklına koyan Mma Ramotswe; masa sandalye bulup bir de sekreter tutmuş, masaya daktilo bile koymuştur. Ve hayret, daha ilk günden bir müşteri gelir dedektifimizin bürosuna. Mma Ramotswe bundan böyle kırmızı çalı çayını yudumlayıp kayıp kocaları, kaçırılan çocukları bulacak; esrarlı sevgilileri açığa çıkartıp tuhaf olayları çözecektir.

Dedektif macerası gibi görünse de; bu kitabın kalbinde ve ruhunda Afrika var. Mma Ramotswe yüzde yüz, tam bir Afrikalı ve bu onun için en büyük mutluluk kaynağı. Ülkesi Botsvana'yı kanıyla canıyla sevmekte. Kitap bize aslında oralardaki hayatı, düşünce şeklini, yaşayış tarzını anlatıyor tatlı tatlı. Afrika sıcağını yüzümüzde hissederken, kadim kıtanın Mma Ramotswe'de hayat bulan bilgeliğine tanık oluyoruz. Dolayısıyla baştan sona son derece keyifli bir okuma.

Bu kitabı gerçekten çok sevdim, Afrika'da geçen hikayeleri okumak çok zevkli idi. Kitaba dair tek üzüntüm Epsilon'dan yayınlanmış olması. Epsilon, seri kitaplardan bir tane çıkartıp kalanını gözardı eden bir yayınevi benim nazarımda. Bir Numaralı Kadınlar Dedektiflik Bürosu serisi de bu şekilde tek kitapla kalacak gibi görünüyor.

Yine de okuyun, hele ki kara kıtaya merakınız var ise, kaçırmayın derim.



22 Ağustos 2012 Çarşamba

Feriköy Mezarlığında Randevu

Barış Uygur, İletişim Yayınları

Bir Süreyya Sami polisiyesi. Basında spor yazılarıyla tanınan Kemal Deren'in yeni evlendiği genç ve de güzeller güzeli karısı kaçırılmıştır. Karısının başına bir şey gelmesinden korkan adam, eski polis, yeni ne iş olsa yaparımcı Süreyya Sami'den yardım ister. Süreyya Sami kendine has tavrıyla kayıp kadını aramaya başlar.

Feriköy Mezarlığı'nda Randevu bana kaçınılmaz olarak Emrah Serbes'in Behzat Ç. polisiyelerini anımsatsa da, kitabı onlar kadar sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Belki de sebebi etliye sütlüye karışmayan, pek kendi halinde kahramanımız Süleyman Sami'dir. Adam kendini o kadar salmış ki, mavi bekar donunu 3 gün kıçından çıkarmamış. Zaten bunu okuduğumda iyice soğudum kahramanımızdan:)))

Fena yazılmamış ancak ben pek anti(ka) kahramanından ötürü sevemedim bu kitabı. Yalnız olayın 2002 senesinde geçiyor olması hoşuma gitti.


20 Ağustos 2012 Pazartesi

Başkaldıran Kurşunkalem

Ferhan Şensoy, Ortaoyuncular Yayınları

Üstat Ferhan Şensoy'un otobiyografisinin ilk cildi, Kalemimin Sapını Gülle Donattım, 2001 yılında okuduğum ve tadı damağımda kalan bir eserdi. Taa o yıllardan beri, maceraların devamını; kendi tiyatrosunu kurmak tutkusuyla yanıp tutuşan; eşsiz yaratıcılığı beyninin ve kaleminin her zerresinden fışkıran genç Ferhan'ın tuttuğu yolda azim ve aşk dolu mücadelesinin devamını beklemekte idim.

Başkaldıran Kurşunkalem, ilk cildin bıraktığı yerden başlıyor. Kendi tiyatrosunu kurma düşüyle İstanbul'a dönen, artık otuzlarına gelen Ferhan'ın hayatındaki başka bir dönemi okuyoruz, üstadın o  kendine has dilinden. Yetmişli yılların, özel olarak İstanbul genel olarak Türkiye profilini de çiziyor Ferhan Şensoy kendi yaşamını anlatırken. Ayfer Feray ile çıktığı turneler ayrı bir lezzet, ara ara geri dönüşlerle sinema tadında anlattığı aile tarihi ayrı bir lezzet. Tiyatro oyuncularını, aktör muhabbetlerini, aşklarını ve gezilerini anlattığı kısımlar ise tadından yenmez, hele bir Özcan Özgür var ki, şahane... Ayrıca canım Haldun Taner'in sık sık karşımıza çıkması ne kadar güzeldi kitapta.

Tiyatro kurma sevdasıyla Türkiye'ye dönen Ferhan Şensoy'un, bu yolda attığı büyük bir adımla bitiyor kitap, Şahları da Vururlar oyununu kaleme alıyor ve oyunu Haldun Taner'e okuyunca, yolun açık olsun diyor bu tiyatro peygamberi genç yazarımıza.

Allahım, okumadım da yuttum adeta, tek kelimeyle şahane bir kitap.

Usta diğer ciltleri de 10 yıllık aralarla yayınlarsa ne yapacağız bilmem.



17 Ağustos 2012 Cuma

Kütüphanem

Şirket Çarşamba gününden yaz tatili için kapatılınca, evde boş geçireceğime tatilin ilk günü işe yarasın dedim ve yıllardır ellemediğim kütüphanemi boşaltıp temizledim. Gece 10'da işim bitti, çok yoruldum, parmaklarım koca kitapların arasına sıkıştı birkaç kere filan ama sonuçtan son derece memnunum. Üstelik kayboldu sandığım 3 tane cımbız buldum, iyi mi?

Hazır temizleyip düzenlemişken, sizinle de paylaşmak istedim kitaplarımı:

Kitaplığım 3 sıra raftan oluşuyor, bir duvarı kaplıyor sadece, çok az değil mi?

Sol sıradan başlayalım. En üst rafta Afa Yayınlarının Binbir Gece Masalları var, Alim Şerif Onaran tarafından da imzalanmış üstelik:)  Onların yanında kıymetli Alexandre Dumas'lar ve 3 kutu set: Anne of Green Gables seti, Yüzüklerin Efendisi seti + Hobbit ve İlahi Komedya Seti.

Bir alttaki raf komple Can yayınları, Isabel Allende, Gabriel Garcia Marquez, Vasconcelos.. Ortadaki parça pinçik roman Yüzyıllık Yalnızlık. Ailecek favorimiz olduğu belli oluyor:)))


Rafları doldurduğum objeleri de yazayım : Tahta oyuncak bebekliğimden kalma, adı Memoş:) Çinili kutu Konya'da, biblo lise yıllarından (Doksanların başı) .

Alt rafta Kermit'i Lady Charlotte bulup getirmişti bana. Porselen maske Venedik hatırası, Uğur Mumcu'nun katledildiği günlerden beri sakladığım kart. Çini güvercin biblosunu annem hediye etmişti:)


Alt raflara inelim bakalım :


Alaaddin'in oturduğu rafta İstanbul, Osmanlı tarihi, eski günler etrafında dönen kitaplar bulunuyor, misal Aydın Boysan'ın ve Jak Deleon'un İstanbul üzerine yazdığı kitaplar, Edmondo De Amicis ve Julia Pardoe'nin seyahatnameleri, Harem üzerine kitaplar, Hıfzı Topuz romanları vs vs, en eski kitaplarımdan bunlar. Gökhan Akçura'nın bayılarak okuduğum Ivır Zıvır Tarihi kitapları da bu rafta yerini buldu:)

Bir altta ise Doğan Kitap ve Yapı Kredi Yayınları romanlarını sıraladım. Yakın tarih kitaplarım da burada. Ortada ise Amazon'dan aldığım ciltli Daddy Long Legs ile Dear Enemy göze çarpıyor:)

En alttaki raflara geçelim:

Beşinci rafın sağ tarafında Orhan Pambıklar, Murathan Mungan, Elif Şafak vs var. Ortada ilkgençlik döneminden kalma Chales Bukowskiler. Çalıkuşu ile başlayan sıra karışık, Peter Pan de var, Adı Aylin de var. Burada bahsetmek istediğim, yıllar yıllar önce sahaflardan bulduğum, Erica Jong'un Fanny romanı. Kapısı önüne bırakıldığı evden kaçan, yolda cadı, fahişe, korsan ve köle olan Fanny'nin harikulade maceraları unutulmazdı gerçekten.

Rafın en solunda ise kaçınılmaz olarak Bronteler ve Austenler bulunmakta.



En altın bir üstünde yine eski kitaplar dizili, Jackie Collins var mesela:) Baba var, en güzeli de Dehşetengiz var. Nefis bir romandır bu, Üç Silahşörler'in İkinci Dünya Savaşı'na uyarlanmış bir yorumudur. Ne yazık ki devamı basılmamış.

En alt rafta ise harika şeyler var. Bunlar büyük boy, güzel kitaplar. Star Wars, Indiana Jones, Harry Potter ile ilgili ekseri. Queen kitapları da burada. Sadun Boro'nun teknesi Kısmet ile yaptığı dünya turunu anlattığı Pupa Yelken, ortaokul yıllarından kalma, pek kıymetlimdir. Bir sürü de dergi dizili, çoğu Star Wars kapaklı, bir de Prenses Diana'nın öldüğü hafta çıkan Time ve Newsweek dergilerini saklıyorum. Atlas'ın her sene yılbaşında çıkarttığı İstanbul sayılarını da mümkün olduğunca biriktiriyorum.

1900lerin başında Nil nehrinde gezen seyyahların fotoğraflarından oluşan Vintage Egypt kitabım ise bu raftaki yıldızım.

Böylece en sol sırayı bitirmiş olduk. Gelelim orta sıraya. Orta sıranın en üst rafı Altın Kitaplar'a ait. Agatha Christie, Stephen King, Dean Koonts kitapları bu rafta. Biz lisedeyken ortalığı kasıp kavuran Çatı'yı da bu kitaplar arasında görebilirsiniz:)) Bu raftakiler kütüphanemin en eskilerinden ekseriyetle. Ayrılık Şarkısı yine sahaflardan çıkma bir hazine. Rüzgar Gibi Geçti de en eski kitaplarımdan.



Bir alttaki rafı aslında komple seyahatlarden getirdiğim ıvır zıvırla doldurmuştum ama baktım kitaplar sığmıyor, sıkıştırdım biraz bunları:) Kıymetli Harry Potter serisi ile, İspanya'dan aldığım Lady Oscar mangalarımı bu rafa dizdim. Objeler ilk seyahatlerden, Japonya'dan sake bardakları, Macaristan'dan  çanak çömlek, İsveç'ten kupa vs vs.


Kütüphanenin en orta raflarında çok güzel kitaplar var. Fotoğraflarla 1900'lerden itibaren 10'ar yıllık  dünya tarihini anlatan Getty kitapları favorim. Sinema kitaplarım da burada. Kocaman Moda kitabını İspanya'daki Tekstil Müzesinden almıştım ve her sayfasında ayrı bir fotoğrafla modanın tarihini gösteren nefis bir kitap. Şu bol resimli sanat kitaplarının bir kısmı da bu rafta, zevkli kitaplar köşesi burası yani:)



Alttaki rafta canım Haldun Taner kitapları, Çetin Altan kitapları, Ferhan Şensoy, Gülriz Sururi, Engin Cezzar, Haldun Dormen hatıraları, bir kaç yerli roman bulunmakta. Çok kıymetli 1964 basımı Üç Silahşörler ciltlerim de burada.

Objelere gelecek olursam, Mevlana tabii Konya'dan, karşısına Darth Vader'ı koymak fikri çok hoşuma gitti:) Sol alttaki küçük oyuncağım pek eski, Alaaddin'in uçan halısı. Tuhaf cam şişe görünümlü şey de, domuzcuk, içinde bir sürü minik domuzcuk şeklinde silgi var, çok çok eski :)

Orta sıranın en alt raflarına bakalım şimdi de:



Üstteki rafı, Twilight ve diğer pespaye aşk romanlarına ayırdım. Eğer "Allah Allah kontesi kim sikti" temalı romanları seviyorsanız Judith McNaught bu konuda favorim:)) Lordlar, dükler, düşesler al takke ver külah, tam aradığınız kitaplar bunlar:))

Ortadaki sırada vampir temalı romanlar, seri romanlar var. Bunlar hep yeni, Star Wars kitapları da bolca mevcut. Ortada güneş gibi parlayan Shantaram ise gözbebeği bu grubun:)

En alt rafta artık yer kalmadığı için buraya doldurduğum bolca roman görebilirsiniz. Tess Gerritsen kitapları polisiye rafına sığmadı, Dantel pespaye romanlar rafına sığmadı falan filan:))

Son sıraya geldik:

Kütüphanenin sağdaki sırasının en üst rafı eski tozlu kitaplara ait:



Pardayanlar, bir sürü Muazzez Tahsin Berkand ve Kerime Nadir kitabı (Kabalcı'da 0,50 kuruşa satılıyorlardı napim?) Rüzgar Gibi Geçti'nin ilk Türkiye basımı, Üç Silahşörler'in 1970 basımı hep burada.

Alttaki sırada, sıra beyaz ciltler, İthaki'nin 5 lira mı 10 lira mı çok cüzi fiyata sattığı Jules Vernes romanları. Diğer İthakiler de burada. Sağda ise pek az olan şiir kitaplarım ile Oğlak Yayınlarından 2 güzel klasik bulunmakta. Oğlak klasiklerinin hem çevirisi hem de kapakları pek güzel oluyor, seviyorum.

Objelerden çay kutuları hediye, C3P-O niye burada kalmış anlamadım, sake şişesini ben almıştım Japonya'dan, sütlük dede yadigarı, küçük plastik kutu Göteborg hatırası.

Veee en heyecanlı raflara sıra geldi. İşte sıra sıra Ahmet Ümitler, Grangeler, Dan Brownlar:)))



Altta Glenn Meade ve Stieg Larsson ile diğer polisiyeler. Christian Jacq'ın bir ara çok popüler olan Ramses serisini de buraya sıkıştırdım. Bunları aşağı atıp Tess Gerritsenleri mi alsam araya, bakayım bir.

Bu grupta özellikle dikkat çekmek istediğim Elizabeth Peters'in Mısır Polisiyeleri. Kahramanımız Amelia Peabody, kız kurusu bir İngiliz, 1884'de babasından kalan mirasla seyahate çıkıp, Mısır'da hem piramit keşfediyor hem cinayet çözüyor. Ne yazık ki Oğlak Yayınları serinin devamını getirmedi :(




Sıra geldi son dip raflara. Üst sıra Paris'e adanmış, bol fotoğraflı gezi derlemeleri, güzel kitaplar var yine burada. Resimli kitapları çok seviyorum gerçekten. Zamanında YKY'nin 10 liraya sattığı minik boy genel kültür kitapçıkları da buraya sıkıştırdım.

Orta rafta battal boy kitapları dizdim, genellikle müzelerden aldığım resim kitapları var burada. Devasa The Thousand Buildings of Paris cildi bu rafın gözbebeği:)

En alt rafta ise, bebeklik fotoğraf albümüm, benden yaşlı Doğan Kardeş ciltleri, yıllıklar, İspanyolca sözlükler, hiç okumadığım İspanyolca romanlar dizili:)

Tek tek toz alır, sıra sıra dizerken "ne çok kitabım varmış, niye hep parasız olduğumu anladım"  demiştim kendi kendime. Şimdi bakınca tek bir kitaplık işte, o kadar da çok değilmiş aslında:)))

Unutmadan, bunlar da Euphoric'in son projesi için, masada okunmayı bekleyen kitap kulelerim, bunlara yer yok kitaplıkta, ne yapacağız bilmem:)



keyifli okumalar

xo xo,