28 Ocak 2012 Cumartesi

Zindan Adası (Shutter Island)

Dennis Lehane, Artemis Yayınları

Zindan Adası, Boston limanında uğursuz bir adadır, adadaki kale gibi hastanede oldukça tehlikeli akıl hastası suçlular kalmaktadır. Hastalardan biri son derece güvenli hücresinden, bütün hastabakıcı ve gardiyanların gözü önünden adeta buharlaşarak yok olmuştur. Bunun üzerine federal polis Teddy Daniels olayı soruşturmak üzere adaya gider. Yanında yeni ortağı Chuck Aules, Teddy'e eşlik etmektedir. İkili kadının adeta buharlaşıp yokolduğu hastanenin yöneticisi tekinsiz Doktor Cawley ile tanışırlar. Polisler adanın her tarafında araştırma yapabileceklerdir ancak Cawley onlara hastaların veya diğer doktorların dosyalarını vermez. Ayrıca deniz fenerine girmeleri de yasaktır. Teddy adada iğrenç tedavi yöntemlerinin uygulandığını bilmektedir ve kayıp tehlikeli suçluyu ararken adada dönen dolapları da su yüzüne çıkartmaya kararlıdır.

Atmosferi çok başarılı bir roman Zindan Adası. Kahramanlarımızı adaya hapseden fırtına, yağmur, karanlığın etkisi tüm sayfalarda farkediliyor. Biz de Teddy ile beraber o adada sıkışıp kaldığımızı hissediyoruz. Denis Lehane'ın okuduğum ilk kitabı idi bu, diğerlerini de okumak isteği yarattı. Adam adeta film gibi yazmış kitabı, yani her sahne, her tip anında gözlerimin önünde canlandı ve hemencecik kitabın içine girdim. Etkileyici finaliyle zevkli bir macera romanı.

Kitabın Martin Scorsese tarafından filme çekilmiş çok başarılı bir uyarlaması da var.


Amcam Oswald (My Uncle Oswald)

Roald Dahl, Can Yayınları

Oswald Cornelius tam egzantrik zengin denilen tipte bir adamdır. Son derece yakışıklı,  ilk milyonunu daha öğrenciyken kazanmayı bilecek kadar açıkgözlü bir girişimci, sayısız kadınla akla havsalaya sığmayan maceralar yaşayan iflah olmaz bir kazanovadır. Oswald, zenginliğe ilk adımını sadece Sudan'da bulunan bir cins böceğin tozunu hap haline getirip satarak kazanmayı başarır, o hap ki içen adama saatler süren dehşet ve de korkunç bir cinsel güç vermektedir. Bu hapın ve arkadaşı nefes kesen Yasmin'in yardımıyla, Oswald, çok zengin olmasını sağlayacak çılgın planını uygulamaya başlar. Yasmin, egzotik güzelliğini ve hapı kullanarak  dünyanın en meşhur şahsiyetlerinin spermlerini çalacak, Oswald bunları misal Freud'dan veya İsveç'kralından çocuk peydahlamak isteyen kaçık kadınlara satacaktır. Böylece zamanın meşhur şahsiyetlerinin de rol aldığı şahane macera başlar.

Müthiş yazılmış, açık saçık, edepsiz, son derece eğlenceli bir kitap Amcam Oswald. Renoir'dan Matisse'e; Freud'dan Proust'a baştan çıkartılan bir alay tarihi kişiliğin başına gelenleri okumak ayrı bir keyif. Çok gülerek tavsiye ediyorum.




23 Ocak 2012 Pazartesi

Uyuyana Kadar (Until I Go To Sleep)

S.J. Watson, Doğan Kitap

Uyuyana Kadar, son günlerde yoğun reklamları yapılan, Doğan Kitabın "yılın gerilim romanı", "amazon.com'un 1 numarası" vs vs oldukça agresif şekilde tanıttığı yepyeni bestseller adayı taze bir roman. Ben de reklam kuşağı çocuğu olduğumdan bu lansmandan etkilenip hemen alıp okudum kitabı.

Baştan söyleyeyim, Uyuyana Kadar kesinlikle gerilim türü bir kitap değil, bu şekilde tanıtılması oldukça hayal kırıklığı yaratta bende, daha çok psikolojik bir roman olduğunu düşünüyorum. Gerilim romanı olarak tanıtılması yanıltıcı olmuş, açıkçası kitabı okurken gerilmekten çok hafiften içim geçti diyebilirim.

Kitap hafıza kaybı konusunu işliyor ve başlangıcı oldukça meraklı. Christine sabah uyanır. 20 yaşında ve Seksenli yıllarda olması gerektiğini bilerek uyanmıştır. Nedense yanında sırtının kılları ağarmış bir adam bulunca şaşırır. Tuvalete girip kendini aynada görünce şoke olur, 20 yaşında değil orta yaşlıdır, yüzü kırışık, vücudu sarkıktır, ama nasıl? Yataktaki adam, kocası Ben'dir ve Christine'e  20 sene önce kaza geçirip hafıza kaybına uğradığını anlatır. Christine geçmişi anımsayamadığı gibi, her gece uyuduğunda o gün olanları da belleğinden silmekte; ertesi sabah hiç birşey anımsamadan uyanmaktadır.

Christine kocası işe gittikten sonra doktoru ile tanışır. Doktor ona gardırobundaki ayakkabı kutusuna bakmasını söyler. Meğersem Christine artık belleksiz olmaya dayanamamış, günlük tutmaya başlamış, her akşam yatmadan önce o gün boyu, uyuyana kadar olan biteni bu deftere yazarmış. Doktor da ertesi gün Christine'i arayıp çoktan unuttuğu defterini anımsatıyor, Christine her gün oturup baştan sona günlüğü okuyor, neler olup bittiğini öğreniyor, sonra da o gün olanları yazıp bir nevi bellek oluşturuyormuş kendine. Christine bir kere daha oturup günlüğünü okumaya başlar.

İşte roman burada başlıyor asıl, kitabın büyük kısmını bu günlük oluşturuyor. Tabii normal olarak her gün aynı başlıyor, Christine hiç birşey hatırlamadan uyandığını; sonra doktorun arayıp durumu açıkladığını, günlüğü bulduğunu, baştan sona okuduğunu yazıyor. Buralarda biraz tekrara düşüyor kitap ama kahramanımızın durumunu düşününce olması gereken buydu diye düşünüyorum. Sonra Christine, her geçen gün olanları okudukça, kocasının ona bazı şeyleri anlatmadığını farkediyor. Ve defterin başında "Ben'e güvenme" yazdığını görüyor. Ama neden ?

Rahatça okunan, finalde ne olacak diye güzelce merak ettiren akıcı bir roman ama beklediğim gibi heyecanlı bir gerilim romanı değil Uyuyana Kadar. Hafıza kaybı konusunu merak edenler zevkle okuyabilir; karakterin durumunu gayet güzel anlatmış. Ama bu konuda daha heyecanlı bir kitap arayanlara Dean R. Koontz'dan Kükreyen Mağara'yı öneririm.


21 Ocak 2012 Cumartesi

Gizliajans

Alper Canıgüz, İletişim Yayınları

Musa, tam bir avare; iyi niyetli ev arkadaşı Şaban'ın sırtından geçinmekte beis görmez; Nevizade'de bolca bira içmeyi sever, aynı zamanda metin yazarı. Musa'yı Gizliajans işe almak ister. Kapkara bir kedi, Şeytan Bey ile yapılan iş görüşmesinden sonra kahramanımız teklifi kabul eder. Tuhaf şekilde soğuk tutulan ve birbirinden cins tiplerin çalıştığı ajansta ilk gün ilk görüşte Sanem'e aşık olur. Sanem, Musa'ya ajansın iç yüzünü anlatır. Egzantrik zenginin teki, bütün mirasını kara kedisine bırakıp öbür tarafa geçince karısı ve kedinin vesayetini alan vakıf arasında bir çatışma başlamış; vakıf Gizliajans'ı kullanarak miras paralarını başka bir hesaba aktarıyordur. Bütün bunlar, Sanem'e delice aşık olan Musa'nın umrunda mı sanki? Ama ajansın tek müşterisi olan Samanyolu Mutluluk Okulu'nun tam da Musalar'ın üst katında faaliyet göstermesi biraz tuhaf değil mi?

Çok eğlenceli, gözlemleriyle kahkaha attıran, feci hareketli bir küçük kitap Gizliajans. Alper Canıgüz ile tanışma kitabım Oğullar Ve Rencide Ruhlar'ın bir tık altına koydum Gizliajans'ı. Kesinlikle okunası, tadına varılası, müthiş eğlenceli bir macera. Hatta aşkı anlatan okuduğum en sağlam metin olduğunu bile söyleyebilirim. Hele Musa'nın Sanem'i ilk gördüğü anda içinden geçenler "işte aşkın tanımı bu" dedirtiyor. Severek tavsiye ediyorum.

"Kendisini bir cümleyle anlatmam gerekirse, Tamay Bey bir gün enişteniz olarak karşınıza çıkmasından en çok korkacağınız adamın ta kendisiydi diyebilirim."

"Böyle kadınlar arasında nedense çok popüler olan ve genellikle seramik yapımı ya da İspanyolca dersleriyle başlayıp Küba Dostları Derneği'yle devam eden, en nihayetinde de tımarhaneyle tamamlanan bir kişisel gelişim yolculuğunun uğrak noktalarından birinde olmalıydı."

"Acaba Müberra Abla da. beni dünyanın tüm hanedanları hakkindaki derin bilgisiyle defalarca şaşkınlığa düşüren annem gibi kendini saraylı zanneden çatlaklar grubuna mı dahildi?"


15 Ocak 2012 Pazar

27 Kemik (Twenty-Seven Bones)

Jonathan Nasaw, Pegasus Yayınları

Karayiplerin ufak tropikal adası St Luke'da sağ eli olmayan cesetler bulunur. Turizmle geçinen adada bir seri katil türemesi olabilecek en büyük felakettir. Adanın polis şefi, seri katilleri yakalamakta usta arkadaşı, emekli FBI ajanı Ed Pender'ı olayı çözmesi için adaya çağırır. Cinayetler devam ederken esrarengiz katile "Pala Adam" adı takılmış ve ada halkı arasında panik yayılmaya başlamıştır.

27 Kemik okuduğum onlarca polisiyeden şöyle farklı idi, katilin kim olduğunu en baştan biliyoruz. Kitap boyunca hem katilin yaşadıklarını, neden va nasıl öldürdüğünü hem de Pender'in onu bulma çabalarını aynı anda okuyoruz. Yani finalde katil kimdi bulmacası çözülmüyor, en azından bizim için. Biz bildiğimiz bir gerçeği kahramanımız Pender'in keşfetmesine tanık oluyoruz. Bu da bence hiç zevkli değil, ne gerildim ne heyecanlandım; ne de polisiye bir zevk aldım. Bitsin de kurtulayım diye okudum resmen romanı. Bir de çok fazla seks var kitapta, adeta pornografik sahneler anlatılıyor, içim sıkıldı okurken. Çünkü katiller o kadar manasız ve tekdüze ki, yazar herhalde ortamı şenlendirmek için bu sahneleri eklemek istemiş. Kitapla ilgili bence tek hoş nokta; tropik adayı, ada yerlilerini, ada yaşamını anlattığı kısımlardı. Bu kısımlar iyiydi ve herşeyi gözümün önüne getirebildim. Ama polisiye veya gerilim yönünden çok durağan ve tatsız buldum. Bu kitaba verdiğim paraya acıyarak, yarım kalmasın diye okuyup bitirdim ama zamanıma yazık oldu. Tavsiye etmiyorum. Sıkıcı.



8 Ocak 2012 Pazar

Ruh Koleksiyoncusu (Keeping The Dead)

Tess Gerritsen, Doğan Kitap

Bir Jane Rizzoli polisiyesi. Rizzoli & Isles serisinin yedinci kitabı.

Kitaplar boyu Doktor Maura Isles'ın etrafında dönen maceralar okuduktan sonra nihayet Ruh Koleksiyoncusu'nda Dedektif Rizzoli bütün acarlığı, öfkesi ve zekasıyla hikayede başrolü alıyor.

Boston'da kendi halinde özel bir müze olan Crispin Müzesi'nin kuratörü, müzenin yıllardır el değmemiş demirbaş listesini güncelleştirmeye çalışırken inanılmaz bir şey keşfeder, bodrum katında atılmış duran ve belki 2000 yıllık bir mumya bulunmaktadır. Kuratör ve arkeolog asistanı, mumya hakkında bilgi edinebilmek için bir hastanede bilgisayarlı tomografi yaparak sargıların altındaki cesedi incelerler. Taramada mumyanın bacağında kesinlikle 2000 yıllık olmayan bir nesne bulunur, bir kurşun! 2000 yıllık sargıların altında kimliği belirsiz bir ceset vardır ve Doktor Isles kendini bir mumyaya otopsi yaparken bulur. Müzede araştırma yapan Jane Rizzoli ise çok daha korkunç bir kalıntı keşfedecektir : Kesik bir kafa!

Ruh Koleksiyoncusu, klasik Tess Gerritsen olay örgüsüne sahip, geçmişte işlenen günahlar, korkunç bir cani katil ve günümüzde katilin peşinde koşan Dedektifimiz Rizzoli'nin heyecanlı macerası akıcı bir şekilde anlatılıyor; geçmiş ve gelecek çok güzel birbirine giriyor. Ayrıca önceki kitaptan tanıdığımız Mefisto Kulübü başkanı Anthony Sansone de yine ortalarda dolanarak ipuçları veriyor kahramanlarımıza. Ama beni en sevindiren, Doktor Isles ve aşk hayatı problemlerinin minimize edilerek, Dedektif Rizzoli'nin macerasına ağırlık verilmiş olması. Kitaplardaki aşk maduru Maura'yı pek sevmiyorum ben sanırım.

Bu sene okuduğum ilk kitap güzel bir polisiye oldu, biraz da arkeolojiyle ilgili, oldukça zevkli bir macera idi Ruh Koleksiyoncusu, tavsiye ederim. Finali de güzel ve sürprizli, kesinlikle hayal kırıklığına uğratmıyor. Ayrıca kitabın Türkçe ismini çok ama çok başarılı bulduğumu söylemeliyim.