20 Temmuz 2013 Cumartesi

Alper Kamu - Cehennem Çiçeği

Alper Canıgüz, April Yayıncılık


Ve kabuslar ülkesinin Peter Pan'ı; daima 5 yaşında bodur hafiyemiz, insanlığın kara yazgısına vurulmuş lanetli mühür Alper Kamu geri döndü!

Alper Canıgüz'ün nefis Oğullar ve Rencide Ruhlar romanında tanıştığımız, 5 yaşında Oğuz Atay okuyan ve boş vakitlerinde mahalledeki cinayet olaylarını çözen, tespitleriyle aklımızı alan kahramanımızı yeni macerasında yine 5 yaşında buluyoruz. Çünkü "Bilirsiniz, insanlar doğar, ölür ve sonra büyür."

Bizim şeytan velet, sümüklü arkadaşları ile muhabbette iken, mahalleye yeni taşınmış Ümit ile karşılaşıyor. Muhabbeti ilerletince küçük Ümit, kardeşinin öldüğünü, hem de kendisinin öldürdüğünü yumurtlayıveriyor Alper Kamu'ya. Buyrun size çözülmesi gereken yepyeni bir cinayet davası.

Cehennem Çiçeği, son derece akıcı diliyle bir çırpıda okunuveren bir polisiye tadında ilerliyor. Tabii dramatik unsurlar yok değil, hele ki Karanfil Kız öyküsü özellikle finaliyle kitabın belki en unutulmaz kısmı olmuş.

Fakat, ama, lakin...

Ben bu kitabı, Alper Canıgüz'ün ilk üçlemesi kadar sevmedim açıkçası. Yazarımızın alabildiğine coşkulu, absürd, rengarenk, hani o çılgın anlatımını bulamadım bu kitapta. Kahramanımız da sanki başkalaşmış, alelade küçük bir çocuğa dönüşmüş. Yani ilk maceradaki cehennem fırlaması ile, bu Alper Kamu aynı ufaklıklar değil gibi. Cehennem Çiçeği'nde absürd bir yan yok, halbuki yazarımızın onu diğerlerinden ayıran özelliği o sıra dışı mizahı değil miydi?

Benim sevdiğim ve beklediğim Alper Canıgüz bu değildi açıkçası. O pırıl pırıl hayalgücünü, kapıp koyvermiş unutulmaz anlatımını bir sonraki romanda görmek ümidiyle, sizi o unutulmaz ilk üçlemeyi okumaya davet ediyorum. Ne de olsa "Ruh belasını arar."





17 Temmuz 2013 Çarşamba

Küçük Yalanlar Kitabı

Hikmet Hükümenoğlu, Everest Yayınları


Kar Kuyusu ile tanıyıp sevdiğim, 47 Numaraları Kamara ile hayranlığı ilerlettiğim Hikmet Hükümenoğlu'nun elimdeki üçüncü kitabını da ayıla bayıla okudum nihayet. Bir tek 04:00 kaldı geriye.

Kitabımızda olaylar henüz Cumhuriyetin ilk yıllarında; 1930'ların Istanbulunda geçmekte. Kitabın en lezzetli yönü bu bence, o yılların atmosferi harika canlandırılmış. Olayları 3 kişi anlatıyor bize : Rezan; yeni evlenmiş, üst kattaki madam'dan başka arkadaşı olmayan, radyo piyesleri ile dünyayı tanımaya çalışan genç kadın. Tevfik; Kurtuluş Savaşı'na katılmak için evden kaçıp bir Rus kızına aşık olmuş, savaşa hiç gidememiş, şimdi de Kanlıca tepelerindeki köşkten çıkamayan, kalabalıktan korkan adam. Faruk; misafir karşılama ofisinde devlet memuru, tek derdi işini düzgün yaparak vatana millete hayırlı bir memur olabilmek. Ve bir de Nicolas Delvin var, tüm dünyanın peşinde olduğu, ne olduğunu bilemediğimiz son derece kıymetli bir hazinenin peşinde Istanbul'a geliyor Bay Delvin romanın başında. Üç koldan anlatılan hikayeyi karıştıran, kahramanlarımızı birbirine bağlayan düğüm o.

Yazarımız hikayeleri bir birine dolayışı yine müthiş, kurgusu mükemmel. Finali zaten aklımı aldı, bu olan bitenlerin hangisi acaba gerçekti, ne kadarı yalandı diye düşündürdü beni. Hatta 30'lu yıllarda Galata Kulesi'ne hakikaten zeplin yanaştı mı diye epeyce aradım Google'da :)) Yanaşmamış herhalde ama beri yandan ... yanaşmış da olabilir!

Nefis bir roman Küçük Yalanlar Kitabı. Çok sevdim!





16 Temmuz 2013 Salı

Felidae

Akif Pirinççi, Aylak Kitap

Akıllı, cingöz kedi Francis ile biraz kıt zekalı bulduğu tombilik insanı Gustav yeni bir eve taşınırlar. Francis etrafta keşif gezilerine çıktığında vahşice öldürülmüş bir türdeşini görür. Mahallenin görmüş geçirmiş derbeder kedisi Mavi Sakal ile ahbap olan Francis, çok geçmeden seri kedi cinayetleri ile karşı karşıya kalacaktır. Küçük şeytan hem yeni mahalleyi tanımaya hem de seri kedi katilini bulmak için çalışmalara başlar.

Nefis bir roman Felidae, aslında ilk kez 1989 senesinde yayınlanmış. Ardından devam maceraları gelmiş. Umarım, bu kitapları da yayınlar Aylak Kitap. Ben ilk kez duyuyorum bu kitabevini. Serilerin ilk kitabını yayınlayıp gerisini boşverenlerden değildirler umarım.

Kitaba gelince, yazarın kedi sevdalısı olduğu belli, tüylü kahramanlarımızın yaşamlarını pek güzel anlatmış, sanki kedinin beynine girmiş, çok başarılı. Beri yandan sadece sevimli bir kedi polisiyesi değil bu kitap. İnsanların kediler üzerinde deney yapmasından yola çıkarak ırkçılık ve hayvan hakları hakkında çok şeyler söylüyor.

Bence nefis bir roman, çok sevdim.






14 Temmuz 2013 Pazar

Bir Beslemenin Günlüğü (The Kitchen House)

Kathleen Grissom, Martı Yayınları

18. yy sonlarında; İrlandalı Lavinia ve ailesi, Amerika'ya gelirken felakete uğrayınca, yolculuk ettikleri geminin kaptanı küçük kızı alıp Virginia'daki malikanesine getirir. Kölelik sistemiyle sömürülen zencilerin yok pahasına çalışıp elde edilen mahsülle beyaz efendilerin refah içinde yaşadığı bu yıllarda; küçük Lavinia ile ne yapacağını kimse bilemez. Beyaz olduğu için köle değildir, ama malikaneye de ait değildir. Lavinia mutfakta çalışan zenci ailesini benimser. Onların hayatını paylaşır ama beyaz bir kız olduğu için günün birinde zenci ailesinden ayrılmak zorunda kalacaktır.

Kitabımızda olaylar iki karakter ağzından anlatılmış. Lavinia ve Belle. Belle, kaptanın gayrimeşru melez kızı ve mutfakta çalışıyor. Kaptanın karısı Belle'i adamın sevgilisi zannettiği için Belle'den nefret etmekte. İşte olan biten her şey bu yanlış anlaşılma üzerine başlarına geliyor. Ama ne gelmek, Öyle Bir Geçen Zaman Ki dizisinin cenabet Cemile'si halt etmiş. Olabilecek her fenalık, felaket ve kötülük; bizim Lavinia, Belle ve zenci ailenin başına geliyor. Sürükleyici de yazmış kadın kitabı ama sayfalar birbirini kovaladıkça, başları o beladan bu belaya sürüklendikçe biraz asabınız bozulabilir. Bir de baş kahraman Lavinia'nın basiretsiz ve sersem bir karakter olması (bence) tüy dikiyor. Bunca felaketten sonra da paldır küldür bitince iyice sinir oluyorsunuz ay!

Biraz Köle İzaura, biraz Tom Amca'nın Kulübesi, biraz Küçük Hanım. Tam bir pembe dizi olmuş bu kitap. Bence pas geçebilirsiniz. Melodram seviyorsanız kaçırmayın:) Yoksa vakit kaybı.