18 Ekim 2011 Salı

DAVA ; Çünkü sanıklar , en güzel olanlardır...



Çünkü sanıklar , en güzel olanlardır...

Dava'nın en çarpıcı yanı, yaşam ya da dünya tarafından tutuklanmış , fakat bunun bilincine hiçbir zaman varamamış olmamızdır...

Bu , aslında kendimizi savunamayacağımız bir mahkemedir.

Kafka okuyarak ruhumuzun bilmediğimiz yanlarını yeniden algılarız.

Olması gerekeni değil olanı çok net görürüz , görmek istemediklerimizi daha fazla görmezden gelemeyiz.Hayatın içinde ne kadar ince ironi varsa hepsi bu yükte hafif , pahada ağır minik kitapta esaslıca özetlenmiştir....

O, aslında devletlerle dalga geçerken ,isyanlarımızın bir sonuca ulaşmayacağını ve aslında bir geleceğin olmadığı gerçeğini ağır ağır yayılan bir serum gibi kanımıza alaycı bir mizahla damlatır.Pek moda olan Secret ve Kuantum inanışlarını bir çırpıda silerken , Meleklerle Yaşayanları da fena tokatlar.

Dava , insanoğlunun artık neredeyse kurtulunması olanaksız bir yazgıya dönüşen kuşatılmış yaşamının öyküsüdür.

Her ne kadar herkesin kuşatılmışlığı kendine de olsa ,''Bu çağa korku egemendir , çünkü insan , insanca bir dil aracılığıyla iletişim kurabilme , böyle bir dille insanca tepkiler uyandırabilme olanağından yoksun kalmıştır. Albert Camus'un deyişiyle, bu olanağın bulunmadığı bir çağ artık ancak 'Korku Çağı' diye adlandırılabilir. Kafka'nın davada betimlediği yargılama süreci, böyle bir çağın en güçlü simgelerinden biridir ve onun eseri, insan insanın korkusu olarak kaldığı sürece , güncelliğini hiç yitirmeyecektir.''

'İnsanlar arasında sürüp giden uzun diyalog , artık kesildi. Ve diyalog yoluyla ikna edilemeyenlerin insanda ancak korku uyandırması da son derece doğaldır.'

Bakınız hükümete , onlar için de farklı bir açıdan tek yol devrim değil mi?

'Bazen bir gurupta ortak bir yarar bulunduğuna ilişkin inanç belirse bile , kısa sürede bunun bir yanılgı olduğu ortaya çıkar....Bu nedenle ortak davranılarak bir şey kabul ettirilemez , yalnızca tek bir kişi bazen gizlice bir sonuç elde edebilir; ötekiler, bunu ancak sonuç alındıktan sonra öğrenirler; bunun nasıl olabildiğini ise kimse bilmez.'

Ve gündelik yaşamlarımızda hala öyle değil mi?


Not: Bu yazıdaki alıntılar Franz Kafka , Albert Camus Ve Ahmet Cemal'den yapılmıştır.

Üçüncü Kız (The Third Girl)

Agatha Christie, Altın Kitaplar

Bir Hercule Poirot polisiyesi. Mösyo Poirot evinde oturmuş çörek yiyip kakao içerek keyif çatmaktadır. Tam kahvaltısının ortasında genç bir kız Mösyö Poirot'yu ziyarete gelir. Kız bir cinayet işlemiş olabileceğini öne sürer, sonra da kaçıp gider. Poiro kızgındır. O esnada yakın arkadaşı ve de cinayet romanları yazarı sevgili Madam Ariadne Oliver, Poirot'ya telefon eder. Morali bozulmuş olan meşhur Dedektif kalkıp kadının evine misafirliğe gider. Meğersem bu kızcağızı Poirot'ya Madam Oliver göndermiştir. Ama kız cinayet işlemiş olabileceğini söylerken ne kastetmiştir? Birini öldürmüş olsa bunu kesinlikle bilmesi gerekmez midir? Dedektif ve yazar, bu esrarlı olayı ve ortadan kaybolan kızı araştırmaya başlarlar. Çünkü bir cinayet söz konusudur ve Hercule Poirot bu cinayeti istemektedir.

Üçüncü Kız öncelikle farklı atmosferi ile beni çarptı. Olaylar 1960'ların hippi Londra'sında geçiyor. Mösyo Poirot ve Madam Oliver sürekli yeni nesilden, uzun saçlı oğlanlardan, Beatnikler'den şikayet ediyorlar. Bu durum da beni eğlendiriyor. Ayrıca bu kitapta Madam Oliver yine saç biçimini değiştirmiş ve Poirot'nun habire yere düşen bir takma bukleyi çıkartıp usulca masanın üzerine filan bırakması nefis:) Hem dedektifimiz, hem de yazarımız bu romanda oldukça enerjikler ve beraberce davayı soruşturuyorlar. Bu da kitaptan aldığım zevki arttırıyor şüphesiz.

Kitapta Hercule Poirot'nun çalışma, düşünme ve çözümleme sistemine yönelik epey detay var. Bu açıdan da ilgi çekici olduğu söylenebilir. Finalde cinayetin çözümünde de şaşırtan, bence çok zevkli bir kitap. Son zamanlarda deli gibi okuduğum A.C. romanlarından en çok sevdiğim Briç Masasında Cinayet ile beraber Üçüncü Kız oldu.


17 Ekim 2011 Pazartesi

Mavi Trenin Esrarı (Yakut Kana Bulandı) (The Mystery Of The Blue Train)

Agatha Christie, Altın Kitaplar

Bir Hercule Poirot polisiyesi. Arkadaşım Thalassapolis'in yazısından sonra bu kitabı okumayı çok istemiştim. Sahaflardan kitabın eski bir versiyonunu bulunca da çok sevindim. Fakat kitabı okuduktan sonra başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Thalassapolis'in ballandırarak anlattığı Poirot ve uşağı Geroges'un muhabbetleri okuduğum kitapta yer almıyordu. Demek ki kitap kırpılarak resmen kuşa çevrilmiş eski basımda, gerçekten hayal kırıklığına uğradım.

Mavi Trenin Esrarı egzotik memleketlerde geçen zevkli bir polisiye romanı. Zengin Amerikalı Rufus Van Aldin, biricik varisi ve tek evladı kızı Ruth'a son derece kıymetli yakutlar hediye eder. Van Aldin kızının evlendiği adamdan hiç memnun değildir, adamın dansöz bir metresi olduğunu bilir ama aynı şekilde kızının da bir sevgilisi olduğunu bilmez. Ruth, Mavi Tren ile Fransız Rivierasına bir seyahate çıkar fakat yolda hunharca öldürülür, yakutlar da çalınır. Allahtan Mösyö Hercule Poirot trendedir ve Fransız Rivierasında işlenen bu korkunç cinayeti çözecektir. Katil iğrenç bir sapık mıdır, yoksa tarihi önem taşıyan yakutların peşinde bir antika meraklısı mıdır? Ruth'un kocasının, kocanın metresinin de aynı trende bulunmaları işleri iyice karıştırır.

Kitabın ilk yarısı oldukça zevkliydi, heyecanla okudum. İkinci kısım biraz kopuk kopuk geldi bana, şimdi bunun sebebinin kitapta yapılan kesintiler olduğunu düşünüyorum. Sanırım tekrardan güncel basımı okumam gerekecek.

Olaya karışan pek çok karakter var, en öne çıkanı harikulade Miss Grey. Gri gözlü, güzel ve zeki bu genç kadın Poirot ile yarenlik ederek adeta onunla bir cinayet araştırması yapıyor. Bu karakteri gerçekten çok sevdiğimi söyleyebilirim. Diğer tipler de oldukça canlı ve iyi yazılmışlardı. Cinayetin çözümü de yeterince şaşırtıcı idi.

Yine de bu kitabın Agatha'nın en sevmediği kitap olduğunu biliniyor. Hayatının en zor döneminde (annesinin ölümü ve kocasının ihaneti ardından Agatha'nın 10 gün ortadan kaybolduğu esrarlı dönem) yazmış bu romanı Agatha Christie. Ben kesinlikle nefret edilesi olduğunu düşünmüyorum kitabın. Tabii A.C. doğrusunu bilir, ne diyeyim?



16 Ekim 2011 Pazar

Esrarengiz Sanık - Koltuktaki Ölü (Sad Cypress)

Agatha Christie, Altın Kitaplar

Bir Hercule Poirot polisiyesi. Bu da Suveren çevirisi değil, yeni basımlardan biri. Sanırım bu yeni çevirileri almamız gerek arkadaşlar. Eski çevirilerin oldukça kırpılmış olduğuna inanıyorum artık.

Bu kitap daha önce Koltuktaki Ölü adıyla çevrilmiş. Güncel basımda isim tekrar değişmiş. Çiğdem Öztekin çevirmiş romanı dilimize. Keşke orijinal isme sadık kalsaymış. Romanın orijinal adı bir Shakespeare oyunundan alıntı, Sad Cypress - Hüzünlü Selvi manasında. Ve kahramanımıza çok uygun bir isim bu. Poirot'dan bahsetmiyorum tabii, bu romanın kahramanı Elinor Carlisle. Kitabın başında Elinor'u çok güzel ve gururlu, oldukça vicdanlı ve sağduyulu bir genç hanım olarak tanıyoruz. Sayfalar ilerledikçe Elinor'un bu sakin, ağırbaşlı görüntüsünün altında tutkulu bir kadın, adeta kıpkırmızı kadife gibi bir Lancaster gülü olduğu ortaya çıkıyor. O vakit Elinor'un ismi bana bilerek seçilmiş gibi geldi. Belki de Jane Austen'in "Sense and Sensibility - Kül ve Ateş" romanındaki Elinor'a bir atıf idi bu Elinor. Nasıl ki, iki kız kardeşin öyküsünü anlatan Kül ve Ateş'te Elinor sağduyulu ablayı, külü temsil ediyorsa, bu kitapta da Elinor sağduyunun, vicdanın ta kendisi oluyor.

Kitabın oldukça kompakt bir öyküsü var, pek az karakter etrafında geçiyor olaylar. Zengin Bayan Welman felç geçirir ve vasiyetname yapamadan ölür. Büyük miras tek akrabası Elinor Carlisle'a kalır. Elinor, Bayan Welman'ın kocasının yeğeni Roderick ile nişanlıdır, genç adama delice aşık olduğunu hiç belli etmez çünkü Roddy Elinor'u salt dostça bir muhabbetle sevmektedir. Malikaneye gittiklerinde Roderick, Bayan Welman'ın bahçıvanının kızı güzel Mary'e ilk görüşte aşık olur. Elinor kendi hiç sahip olamadığı tutkulu aşkı Roddy'nin Mary'e verdiğine şahit olunca nişanı atar. Günler sonra kendine miras kalan malikaneyi satan  Elinor halasının eşyalarını toparlamak için eve döndüğünde, Mary Gerrard ile karşılaşır. Malikanede Elinor Mary'e kendi elleriyle hazırladığı sandöviçlerden ikram eder ve Mary 1 saate kalmaz ölür. Polis, kıskançlık sebebi ile Mary'i zehirlediği şüphesiyle Elinor'u tutuklar.

Kitabımız tam bu noktada başlıyor, Elinor'un mahkemedeki ruh haliyle açılış yapılıyor. Daha sonra geriye dönüşlerle geçmişteki olayları öğreniyoruz. herkes Elinor'un katil olduğunu düşünürken, suçu kanıtlanıncaya değin masum olduğuna inanan Mösyö Poirot gerçekleri araştırmaya başlıyor. Kitabın kurgusu oldukça değişik. İlk bölümde geriye dönüp hikayeyi okuyor, ikinci bölümde Hercule Poirot'nun araştırmalarına katılıyoruz. Üçüncü bölüm ise Agatha külliyatı açısından eşsiz, cinayet yargılamasında mahkeme sürecine katılıyoruz bu bölümde. Kitapta en çok bu kısımdan zevk aldığımı söyleyebilirim. Sanık sandalyesinde oturan Elinor'un iç dünyasında olup bitenler ile mahkeme süreci aynı anda anlatılıyor, böylece olayların tamamen içine girerek Elinor gibi sanık sandalyesinde hissediyoruz kendimizi.

Çok farklı bir A.C. romanı Koltuktaki Ölü, daha duygusal diğer kitaplara göre. Cinayetin çözümüne gelince ise hayal kırıklığı olduğunu söylemeliyim, çünkü benzer çözüme sahip okuduğum 3. veya 4. A.C. romanı olmalı. Üstüste çok fazla A.C. okumanın kötü tarafı bu olsa gerek. Beri yandan bu kadar az karakterin etrafında dönen bir roman için yine de beklenmedik bir son tabii ki.

Kitabın dostlarım Biblio ve Thalassapolis tarafından yazılmış güzelim değerlendirmelerini de lütfen okuyunuz. Kitaba çok farklı bir gözle bakacağınızdan eminim.



15 Ekim 2011 Cumartesi

Cenazeden Sonra (After The Funeral)

Agatha Christie, Altın Kitaplar

Bir Hercule Poirot polisiyesi. Cenazeden Sonra sanırım okuduğum ilk Suveren çevirisi olmayan Altın Kitaplar Agatha romanı. Çeviriyi Çiğdem Öztekin yapmış. Tahmin ediyorum eski basım kırpılmıştı, yeni basımı tam baskı çevirdiler. Böyle düşünmemin sebebi, kitabın alışılagelmiş Agatha romanlarından daha volümlü olması, tam 317 sayfa! Yıllardır okuduğumuz A.C. romanları ise 180-200 sayfa civarındadır. Aynı durum Hollow Malikanesi Cinayeti'nde de geçerli. Güncel basım kocaman ama benim okuduğum eski versiyon gayet ince idi. Bu konu beni düşündürüyor, çok uzun yıllardır Altın Kitaplar bu romanları Gönül Suveren çevirileri ile basar, bazen kapağını hatta ismini değiştirir kitabın, ama aynı çeviri devam eder. Peki okuduğumuz bütün o romanlar Agatha Christie'ye ne kadar sadık kalarak çevrilmişti, biz gerçekten A.C.'nin yazdıklarını okuyabildik mi? Bütün kitapların güncel basımlarını mı almalıyız? Bu konuda düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim.

Gelelim kitabımıza, romanımız Abernethie ailesinde yaşanan bir ölümle başlıyor. Yaşlı Richard Abernethie ölmüş, ailesi cenaze töreni için toplanmıştır. (Kardeşler ve kardeş çocuklarından oluşan ailede kimin kim olduğunu rahatça anlamamız için kitabın başına bir aile ağacı koymuşlar, pek güzel olmuş.) Cenazeden sonra sıra vasiyetnamenin okunmasına gelir. Miras hayattaki akrabalara adilane şekilde dağıtılmıştır. İçlerinden biri, Richard'ın yeğenlerinden Cora pat diye aslında Richard amcanın öldürüldüğünü öne sürer. Cora ailede daima patavatsız ve boş kafalı bulunduğundan kimse bu lafları ciddiye almaz. Bir kişi dışında. Aile avukatı Bay Entwhistle, Cora'yı çocukluğundan beri tanımaktadır, Cora daima patavatsız ama içinde gerçeği barındıran laflar etmesiyle tanınmıştır. Avukat kadının söylediklerinden huzursuzluk duyar. Birkaç gün sonra Cora baltayla parçalanarak öldürülünce Avukat bey hiç vakit kaybetmeden Hercule Poirot'dan yardım ister. Acaba Richard Abernethie gerçekten cinayete mi kurban gitmiştir? Cora'nın öldürülmesinin bu olayla alakası var mıdır? Ve katil kimdir?

Cenazeden Sonra klasik bir Agatha romanı. Eski, köklü İngiliz ailesi ve dedelerden kalma tozlu malikane hakkında yazılanları okumak çok zevkliydi. Cinayetin çözümü her zamanki gibi beklenmedik oldu. Fakat artık bu çözümün A.C:'nin favorilerinden olduğunu düşünmeye başladım, özellikle üstüste bir çok A.C. romanı okuyunca benzeşen yönleri görmeye başlıyorsunuz. Bazıları aynı yöntemle çözülüyor cinayetlerin. Yine de bu kitapta çözümü çok hoş bulduğumu ve kesinlikle tahmin edemediğimi söylemeliyim:)