Katherine Neville, Pegasus Yayınları
782... Fransa kralı Şarlman'a, barselona'nın müslüman valisi İbn-el-Arabi'den bir hediye gelir. 8
Mağripli'nin eşlik ettiği; altın ve gümüşten yapılma kadim bir satranç
takımıdır bu hediye. Afrika çöllerinde ortaya çıkmış, kaynağını en eski
efsanelerden alan; göçebe kabilelerin, Bedevilerin ve Tuareglerin ve
büyük Arap filozoflarının vakıf olup içine işledikleri bir sırra
sahiptip bu satranç takımı. Takımın gücünden korkan kral, sarp dağların
tepesine Montglane Manastırı'nı inşa ettirir ve takımı buraya gömdürür.
1789... Fransa'da ihtilal zamanı... Bin yıldır Montglane
Manastırı'nda yatan takımın gün ışığına çıkma zamanı gelmiş, oyun tekrar
başlamıştır. Manastırın başrahibesi asırlardır manastır yöneticilerinin
gizlediği sırrı rahibelerine açar ve takımın parçalarını kadınlara
dağıtarak hepsini uzaklara yollar. Böylece ihtilalcilerin takımı ele
geçirip kötücül amaçları uğruna kullanmalarını engellemeye çalışmaktadır. 8
tane taşı saklayan genç rahibe adayı Mireille, Paris'te ihtilalin ve
onun mimarlarının tam ortasında kalacak ve beklenmedik olaylar sonucu
satranç takımına gücünü veren esrarı öğrenmek için inanılmaz bir
yolculuğa çıkacaktır.
1973... New York'da yılbaşı gecesi, genç mühendis Catherine
dostlarıyla yemek yerken yanına yaklaşan falcı kadın Cat'i tehlikede
olduğunu söyleyerek uyarır. Fransız ihtilalinden yaklaşık 200 yıl sonra
taşların gücü birilerini harekete geçirmiş ve Oyun tekrar başlamıştır.
Dünyanın 8 büyük finans firmasından birinde çalışan Cat, iş icabı
Cezayir'e gitmek ve dünyadaki 8 büyük petrol firmasıyla ilgili bir
yazılım hazırlamak zorundadır. Montglane takımının hikayesini öğrenen
Cat, maceraya atılır, bulmacaları çözerek satranç tahtasının sırrının
doğduğu çöllerde bu sırrı çözecek formülü aramaya başlar.
Kitabımız baştan sona paralel kurguyla 2 kahramanın hikayesini
anlatıyor. 200 yıl önce genç ve cesur Mireille, taşları hayatı pahasına
korumaya çalışırken takımın peşindeki güçlü oyuncularla mücadele ediyor.
Geçmişte Kardinal Richelieu ve onun ardından filozof Voltaire; ardından
alim Newton, sonra Talleyrand ve Robespierre, genç korsikalı Napolyon
ve bütün Rusya'nın hakimi Çariçe Katerina, hepsi bu takımın esrarının
peşindeler. Farmasonlar, Haşhaşiler, Gül Haçlılar bir zamanlar bu sırrı
taşımışlar. Altın oran, felsefe taşı, satranç oyununda at döngüsü,
herşey bu takımla alakalı. Günümüzde Cat, ummadığı şekilde Cezayir'e
gidip oyuna katılıyor ve Montglane takımı arayışına başlıyor. Taşları
bulup takımın sırrını kötü adamlardan önce çözmek zorunda. Biz de iki
kahramanın maceralarını okurken takımın esrarlı öyküsünü ve formülünü
anlamaya çalışıyoruz.
Sekiz eski bir kitap, 1988'de yayınlanmış. İçerdiği konular; altın
oran, farmasonlar, haşhaşilerden bahsetmesi; tarihi hikayelere yer
vermesi akla Da Vinci Şifresi'ni getiriyor. İki kitabı karşılaştırmamak
mümkün değil.
Dürüst olmak gerekirse, Sekiz'in çok zevk veren edebi bir dili yok,
Da Vinci Şifresi kadar sürükleyici olmadığını da söyleyebilirim. Kitabın
yarısı Fransa İhtilali ve onu takib eden Terör döneminde geçtiği için
tarihi konulardan hoşlanmayanlar sıkılabilir. Fakat dopdolu bir roman
Sekiz. Gerçek kişiliklerle gerçeküstü olayları çok güzel birbirine
bağdaştırmış. Pek çok konudan başarıyla bahsediyor : insanoğlunun kadim
efsaneleri, yeryüzünün mistik olayları, Indiana Jones-vari egzotik
maceralar, kum fırtınaları, çöllerin gizemi, esrarengiz topluluklar,
bitmek bilmeyen bir hazine arayışı... Bütün bunların üzerinde, sırlarla
dolu satranç tahtası ve gerçekte hayatta oynanan bir satranç oyunu var. Oyunda yer alan her kişi bir taş aslında, kahramanımız Cat ise, önemsiz
bir piyonken güçlü bir Vezir olmaya giden yolda başına gelen binbir
beladan kurtulmaya çalışıyor.
Sekiz oldukça uzun bir kitap, tarihi hikayelerden, efsanelerden ve
mistik olaylardan hoşlanıyorsanız okuyun derim. Hiç bitmeyen macera
filmi tadındaki aksiyonu da cabası. Ama çok da lezzetli bir edebiyat
beklememek lazım, final bölümünü de biraz zayıf bulduğumu söylemeliyim.
Yedi yüz küsür sayfa okuduk, sonunda pıt diye çözüldü mesele. Oh!
Olsun, yine de sevdim ben Sekiz'i. Tarihi ve mistik hikayelerden ve hazine avcılığı maceralarından hoşlananlara tavsiye olunur.
"Sır, çöldeki bir kayanın altında değildi. Küflü bir kütüphanede de değildi. Bu göçebe adamların yumuşak bir şekilde fısıldanan hikayelerinin arasına gizlenmişti. Gece kumşlarda ilerleyerek, ağızdan ağza dolaşan sır, ölmekte olan bir ateşin kıvılcımları gibi hareket edip sessiz kumlara dağılıp karanlığa gömülmüştü. Sır, çölün seslerinde gizliydi, halkının hikayelerinde... kayaların ve taşların gizemli fısıltılarında."