21 Şubat 2016 Pazar

İlik (Marrow)


Tarryn Fisher, Aspendos Yayınları

Çeviri : Görkem Mercan


Yazarın Siyah Damar kitabını bende epey merak uyandırmıştı; oldukça akıcı, gerilimli ve sert bir tarzı var bu yazarın. İlik kitabını rafta görünce aldım ve okurken gerçekten etkilendim.


İlik'te, sefil varoş bir mahallede, fahişe annesiyle yaşayan şişman ve alımsız Margo bize öyküsünü anlatıyor. Karşı komşu kötürüm delikanlı Judah, Margo'nun içine düştüğü çıkmazda adeta tünelin ucundaki ışık, umut oluyor kıza. Derken olaylar beklenmedik şekilde gelişiyor. Ama Tarryn o denli doğal dile getirmiş ki bu akışı, "yok artık" demek aklımın ucundan geçmedi okurken. Evet, bu olmalıydı, normali buydu diye düşündüm.


Çok çarpıcı bir kitap, Tarryn de yeni favori yazarım:) Bir de Siyah Damar'da çeviri sıkıntılıydı, bu kitapta ise gayet düzgün. O yüzden gönül rahatlığı ile 4 yıldızı çaktım Goodreads'de:)


Yazarın dilimizde yayınlanmış diğer kitaplarını da okuyacağım (Fırsatçı serisi)





Orman Kitabı (The Jungle Book)


Rudyard Kipling, İthaki Yayınları

Çeviri : Gökçe Yavaş


Küçükken okuduğum çocuk klasiklerinden Korkusuz Kaptanlar'ı çok severdim. Rudyard Kipling'in bir diğer klasiği Orman Kitabı'nı ise biz Orman Çocuğu Mogli diye bilirdik. İthaki'nin güzel bir kapakla yayınladığı Orman Kitabı'nı görünce işte dayanamadım ve hemen alıp okudum.


Kitap, Kipling'in doğduğu Hindistan'ı masalsı bir dille anlatan hikayelerden oluşuyor. Bunlar fabl denen hikayeler aslında, hayvanların dilinden anlatılıyor serüvenler.


İlk hikaye işte meşhur Mowgli'nin öyküsü, kaplanın saldırından kaçarken kaybolan Mowgli bir kurt ailesinin mağarasına sığınıyor ve kurt kardeşleri ile cangılda yaşamaya başlıyor. Ayı Baloo küçük Mowgli'ye ormanın kanununu ve hayatta kalmanın yollarını anlatırken, panter Bagheera küçük kardeşe gece avlanmanın inceliklerini gösteriyor.


Bundan sonraki iki hikaye de Mowgli hakkında. Daha sonra ise bir beyaz fokun, harika bir firavun faresinin ve fillerin hikayelerini okuyoruz. Son hikayede ise askeri bir kampta geçit töreni yapmak için sabahı bekleyen hayvanlar deveden korkunca gece uykuları kaçıyor ve hararetli bir sohbete girişiyorlar.


Kitabı okurken hayvanlar birbirine "iyi avlar" dilediklerinde resmen nostalji dalgasının altında kaldım. Hatırladım ki, ben yıllar yıllar evvel bu "iyi avlar" lafını çok severdim, "güç seninle olsun" gibi bir şeydi benim için. Epey kullanırdım bu lafı.


Çok güzel bir kitap.



Oscar Wilde ve Mum Işığı Cinayetleri (Oscar Wilde and the Candlelight Murders)


Gyles Brandreth, Sel Yayıncılık

Çeviri : Ahu Sıla Bayer

Oscar Wilde


Kitabımız 1889 senesinde Viktorya dönemi Londrasında geçiyor. meşhur ve nevi şahsına münhasır yazar Oscar Wilde, hayran olduğu genç Billy Wood'un cesedini bulunca cinayeti çözmeyi kafasına koyuyor. O dönemde Arthur Conan Doyle ise Kızıl Dosya isimli ilk Sherlock Holmes macerasını yayınlamış, Oscar tanışıp dost olduğu Arthur'a ve kahramanı Sherlock'a duyduğu hayranlıkla aynen Sherlock gibi ipuçlarını takip etmeye başlıyor.


Arthur Conan Doyle



Kitabı Robert Sherard'ın yazdığı bir hatırat gibi kaleme almış yazarımız. Aslında Sherard da gerçek biri, Oscar Wilde'ın dostu ve biyografi yazarıymış. Bu kitapta ise ona düşen Oscar'ın Mon Ami Hastings'i ve sevgili Watson'ı olmak.


Robert Sherard


Bu kitaba bayıldığımı söylememe gerek yok herhalde, 19.yüzyıl Londrasında Oscar Wilde ile Arthur Conan Doyle beraber cinayet davası soruşturuyorlar. Atmosfer harika, Oscar büyüleyici bir kişilik, kitabı okumak büyük zevkti doğrusu.


Bu kitabı yazar bir seri olarak devam ettirmiş ama diğer serüvenler ülkemizde basılmamış ne yazık ki. Ah keşke devamı da basılsa idi. bense bu kitabı ta 2012'de Tüyap Kitap Fuarından almışım. 4 sene sonra okuma sırası gelmiş, bu kadar seveceğimi tahmin etmemişim herhalde, ne bileyim.


Nefis bir kitap, klasik polisiye tadında.





14 Şubat 2016 Pazar

Terk Edenler ve Kalanlar (Storia di chi fugge e di chi resta)


Elena Ferrante, Everest Yayınları

Çeviri : Eren Yücesan Cendey

Üçüncü kitap : Ara Dönem


Napoli romanlarının üçüncüsünü şaşılacak denli uzun sürede okuyup bitirdim. 10 gün filan sürdü okumam. İlk iki romanı şıp diye okumuştum halbuki. Bu üçüncü roman da ilk ikisi gibi gayet akıcı yine de ara vererek okudum.


Kitabın ilk kısmı Lila'nın çalıştığı fabrikada başına gelenleri ve İtalya'daki işçi sınıfının faşistlere karşı mücadelesini okuyoruz. Bu tema kitapta alttan alta sürekli devam eden bir motif zaten. Daha sonra kitabın ekseni Lenu'nun evliliğine evlilik yaşamına kayıyor. Üniversitede Latince profesörü olan kocasını tanıdıkça pek darkafalı ve bağnaz bir adam olduğunu anlıyor Elena. Anlıyor da evliliğin tutsaklığında yaşamaya devam edip iki de çocuk doğuruyor. Sanırım Lenu'ya kızdığım için ve kendisini tokatlayarak kendine getirmek istediğimden bu kısımlarda yavaşladı okuma hızım.


Yıllar geçiyor, yazarımızın kaleminden gayet doğal şekilde okuyoruz zamanın akışını. Lila mahalleye dönüyor ama artık fabrika işçisi değil, çok başarılı bir teknisyen. Elena ise beni bir kere daha delirterek kitap boyunca yaptığı hatalara bir tüy dikiyor.


Karakterlerin yaşadığına beni inandıran, capcanlı nefis bir roman. Artık son bir tane kaldı, dördüncü kitabı bekliyoruz bakalım.




Merhume


Murat Uyurkulak, April Yayınları


Okuduğum ilk Murat Uyurkulak kitabı idi Merhume. Yazarın dili çok yaratıcı, zengin. Oyuncaklı mı desem? Başta zevkle okuduğum bu dil sonlara doğru yordu beni.


Sürprizli bir hikayesi var kitabın. Hiç bahsetmek istemiyorum. Bir koldan Evren'in berikinden Hilmi ve Davut hafiyelerin öyküsü akıyor. Fantastik bir dünya çizmiş yazarımız. Haliç doldurulmuş mesela, üzerine kat kat binalar çıkılmış. Beyoğlu'nda büyük yangın çıkmış, Demirören ucubesi yağmalanıp yıkılmış. Ankara'da deprem olmuş, Aksultan enkazın altında bulunmamış. Bir sürü ince detayla dolu kitap, algınız açıkken okumak lazım o minik minik detayları kaçırmamak için.


Kitabın en başında, Agatha Christie polisiyelerinden aşina olduğumuz "kitaptaki karakterler", "eldeki ipuçları" ve "cevaplanması gereken sorular" kısmı çok hoşuma gitti.


Zevkli bir okuma idi ama bende "ovv gidip bütün kitaplarını okumalıyım" hissi yaratmadı açıkçası.


En aklımda kalan:

"Topuna koyim... Hakikaten iyilik diye bi şey olsaydı, adı iyilik olmazdı... İyilik diye bi kelimeye gerek kalmazdı... İnsanın tabiatına gömülü olurdu, otomatikman yapılırdı... İyilikmiş... Siktimminin iyileri..."







7 Şubat 2016 Pazar

Karanlık Barselona (La Mala Dona)


Marc Pastor, Esen Kitap

Editör : Algan Sezgintüredi


1911 senesinde, Akdenizin incisi Barselona kenti göçmenlerle gelen nüfus artışı ve savaşlarda verdiği kayıplarla baş etmeye çalışmaktadır. Bu keşmekeş içinde, kentin varoşlarında yaşayan fahişelerin çocukları kaybolmaya başladığında emniyet müdürü olayı dikkate almak istemez. Kadınlar korkudan polise şikayette bulunamazlar, eh, şikayet yoksa dava da yok demektir diye sıyrılır emniyet müdürü işin içinden.


Polisiye sever Komiser Moisés Corvo, düzenli ziyaret ettiği fahişelerden Barselona Canavarının çocuklarını kaçırdığını öğrenince, vicdanı olayı görmezden gelmesine engel olur. Ortağı Malsano ile kayıp çocukların peşine düşen Moisés; çok önemli insanlar tarafından korunan korkunç suçluyu yakalamak için emniyet amirinin emirlerine karşı çıkmayı göze alır.


Tüyler ürpertici bir polisiye Karanlık Barselona. Hikaye gerçekten yaşanmış bir olaydan esinlenmiş. Okuduğum en kötü, en yabani, en karanlık ruhlu katillerden biri anlatılıyor kitapta. Ne bileyim Hannibal Lecter'da bile bir nebze insancıllık, sevgi kırıntısı vardır değil mi? Enriqueta'da yok işte. Enriqueta Marti'nin yaptıklarını okurken zaman zaman kitabı kapatıp kenara bıraktım. Okumaya devam etmek için biraz bekledim, epey sarsıldım.


Kitabın atmosferi harika, 20. yüzyıl başlarında Barsolana'nın gözden çıkartılmış arka mahallelerini olanca kiri, kokusu, keşmekeşi ile gezdiğimi hissettim. Algan Sezgintüredi'nin alameti farikası dipnotları ise, o dönemin İspanyasını, ismi geçen ve tanımadığımız kişileri bize kısaca anlatarak romanın dünyasına girmemizi kolaylaştırıyor. Kahramanımız Moisés enfes bir karakter, polisiye kitap tutkusu, paraya düşkünlüğü, yine de para için bile bir noktayı aşmaması, çocuk istismarına göz yummayı reddetmesi ile kusurlu ve aynı zamanda harika bir karakter.


Kitabın anlatım tarzı da çok hoşuma gitti. Roman anlatıcısı, tıpkı Kitap Hırsızı'ndaki gibi, Ölüm. Ama anlatı sürekli Ölüm'ün gözünden de değil, yer değiştiriyor kitap boyu. Olayları Moisés'in, Enriqueta'nın hatta küçük çocukların gözünden takip ediyoruz ve yazarın yani roman anlatıcısının ortaya çıktığı kısımlarda Ölüm alıyor anlatıyı eline. Gerçekten çok başarılı buldum yazarın bu tarzını.


Okumaya cesareti olanlara, nefis bir karanlık polisiye.


Barselona Canavarı Enriqueta Marti