27 Ocak 2013 Pazar

Tapınak Şövalyelerinin Mirası (The Templar Legacy)

Steve Berry, Bilge Kültür Sanat

Eski ajan, yeni sahaf Cotton Malone, yeni evi Kopenhag'da ajanlık günlerinden amiri Stephanie ile buluşacaktır. Stephanie ne olduğunu deli gibi gizlediği özel bir iş için Kopenhag'a gelmiştir, tam buluşacaklarken kadının çantası çalınır. Hırsızın peşinden koşan Malone, adamı tarihi bir kulede sıkıştırır. Hırsız, yakalanmaktansa ölümü yeğler ve "beauseant" diye haykırıp kendini kuleden atar. Bu tek sözcük, çoktan tarihe karışmış Tapınak Şövalyelerinin savaş çığlığıdır. Sessiz sakin kitap alıp satarak emekliliğin keyfini süren kahramanımız, kendini bir anda inanılmaz bir maceranın içinde ve büyüleyici bir hazinenin peşinde bulur : Tapınak Şövalyelerinin kayıp hazinesi.

Kitabımız gerçek bir hazine avı macerası. Tapınakçılar hakkında bolca tarihi bilgi de içeriyor. Kahramanlarımız Fransa'nın hazine efsanesi ile meşhur Rennes-Le-Chateau kasabasına gidiyor, meşhur rahip Berenger Sauniere'in ipuçlarını çözmeye çalışıyorlar. Benim gibi Tapınak Şövalyelerine meraklı iseniz zevkle okuyacağınız bir kitap diye düşünüyorum.

Kitapla ilgili sorunum ise, baş kahramanımız Cotton Malone. Sanki kişiliği yeterince iyi anlatılmamış, hep böyle bir havada kalan tarafı vardı benim için. Kitapla ilgili en çok hoşuma giden nokta ise, sondaki kaynakça kısmı oldu. Yazarımız oturmuş, gayet dürüstçe, onu buradan aldım, bunu aslında ben uydurdum diye güzelce dayanak noktalarını açıklamış. Bu dürüstlük hoşuma gitti. Ayrıca yazar kesinlikle Magdalalı Meryem, Kutsal Kase, Sion Tarikatı konularına girmemiş, büyük akıllılık göstermiş. Hazine bildiğin altınlı gümüşlü hazine, bu açıdan da hoşuma gitti diyebilirim.

Yazarın bu tarz komplolu, maceralı başka kitapları da var, gelecekte denemek üzere not aldım.


23 Ocak 2013 Çarşamba

Koltuk (Couch)


Benjamin Parzybok, Domingo Yayıncılık

Çeviri : Algan Sezgintüredi


Küçükken kurduğum vahşi hayallerimden biri, karyolamla okyanusta gezmekti. Büyüyüp, okulları bitirip, bir işe girmekten çok korkuyordum. Aklımca, bindiğim gemi batınca, ben yatağımla okyanusta gezmeye başlayacak, böylece işten güçten yırtacaktım. Tabii ayıcığım Mişka da yanımda olacaktı :))

Koltuk, biraz benzer bir hikayeyi anlatıyor. Çılgın bir kitap tek kelime ile. Kahramanlarımız 3 ev arkadaşı, 3 "looser" . Thom, işten kovulmuş bir yazılımcı, Erik zaten ufak dolandırıcılıklardan başka birşey bilmiyor, Tree ise tuhaf rüyalar görmekte. Rüyaları çıkmasa deli diyecekler ama çıkıyor.

Bu gariban, kayıp gençlerin evinde kocaman turuncu bir koltukları var. Günün birinde akıl almaz olayların sonucunda evden ayrılmak zorunda kalıyorlar. Bunlar da koltuğu ikinci el mağazasına atıp gideriz diye düşünüyorlar ama hayret! Koltuğu elden çıkartmayı beceremiyorlar bir türlü. Ve inanılır gibi değil ama koltuğu taşıyarak, hayal bile edemeyecekleri bir seyahate çıkıyorlar, dünyanın merkezine.

Sürekli okuduğunuz tarzlardan sıkıldıysanız, bu enteresan kitaba bir şans verin derim. Tuhaf bir yolculuk macerası, meraklı bir serüven, Koltuk. Hoşuma gitti.




10 Ocak 2013 Perşembe

Sinemam Ve Ben

Türkan Şoray, NTV Yayınları


Türkan Sultanı çok severim, içi Şoray'ın kişisel albümünden fotoğraflarla dolu bu otobiyografik kitabı da bir gecede okudum.

Kitapta, bütün ömrünü biricik gerçek aşkı sinemaya adamış Türkan Şoray; hayatını ve kariyerini gözden geçiriyor; nasıl büyümüş, sinemaya nasıl girmiş, filmler ve beraber oynadığı jönler hakkında neler düşünmüş, tek tek, tatlı tatlı anlatıyor. Yıllar boyu kendini geliştirmesi, önce robot gibi hep aynı tiplemeyi oynarken zamanla sinema kuramına merak salarak gerçekçi filmlere dönüş yapması ve nihayet gerçek oyun gücünü keşfederek sinema tarihine damgasını vurması bariz şekilde gözler önüne seriliyor bu kitapta. Diğer en belirgin olan tema, Şoray'ın ağzından düşürmediği "seyircim" ..  tutkuyla, sevgiyle bağlı olduğu seyircilerine duyduğu minnettarlık ve seyirci ile arasındaki inanılmaz sevgi alışverişi çok çarpıcı.

Setlerde çektiği sıkıntıları, özel hayatındaki seçimlerden ötürü yaşadığı bunalımları da anlatıyor Türkan Sultan kitabında. Ama eninde sonunda bana herşey çok şeker kaplı ve fazlasıyla iyimser geldi. Hakkını yemeyelim, oyuncumuz sinemaya aşık olduğu için ona eziyetler zevk geliyordur, bu samimiyetine inanıyorum. Ama benim içim bayıldı biraz dostlar, bu tatlılık ve iyilikten:)

Türkan Sultanı sevenlerin kaçırmaması gereken bir kitap. Daha profesyonel bir yaklaşımı tercih edenlere de Atilla Dorsay'ın "Sümbül Sokağı Tutsak Kadını" isimli çalışmasını öneririm.

Çok yaşa Türkan Sultan!



8 Ocak 2013 Salı

47 Numaralı Kamara

Hikmet Hükümenoğlu, Everest Yayınları


Kar Kuyusu ile kalbimizi fetheden Hikmet Hükümenoğlu'nun okuduğum ikinci kitabı 47 Numaralı Kamara, enteresan anlatımıyla kendini okutan bir roman.

Meşhur yazar Hikmet Bey, güzel ve zarif eşi Merve ve ezik asistanı Murat ile, eski Efes gemisi ile Napoli'den İstanbul'a dönmektedir. Murat yazardan nefret etmektedir, Hikmet Bey'in olağanüstü başarı kazanan son romanını aslında Merve'nin gençlik aşkı Murat yazmıştır ve şimdi Hikmet Bey'den kendine ait olması gereken şöhreti ve kadını geri almak istemektedir. Yeni roman üzerinde çalışırken, her gün Hikmet Bey'e bir bölüm yazıp verir, bu bölümler aslında Merve ile Murat'ın aşkını anlatmaktadır, böylece oyun oynamaktadır Murat Hikmet Bey'e. Ama o da ne? Hikmet Bey, taslakları değiştirip geri vererek oyunda karşı atağa geçer.

Kitabın iki farklı anlatıcısı var, gemideki olayları Murat naklederken, Murat ve Hikmet Bey'in yazdıkları kitabı dışarıdan, yazarın gözünden okuyoruz. Sonunda gerçekten çarpıcı şekilde 2 anlatı birbirine geçiyor. Kitabın sonunda ne olduğunu anladım derken aslında birşey anlamamış olduğumu görmek pek zevkli idi. Açıkçası ben gemide geçen bir cinayet romanı sanmıştım, bunun yerine modern bir anlatı çıktı 47 Numaralı Kamara. Ama kendini çok rahat ve merakla okutan, akıcı bir roman.



6 Ocak 2013 Pazar

Yakut Kırmızı (Rubinrot)


Kerstin Gier, Pegasus Yayınları

Çeviri : Firuzan Gürbüz


Aşk Tüm Zamanların İçinden Geçer - 1


Yılın ilk kitabı, rahat okunan hafif tarzıyla çıtır çerez bir roman idi. Zaman yolculuğu teması sebebiyle ilgimi çeken kitap aslında bir serinin ilk bölümü imiş.

Kahramanımız Gwendolin, Londra'da yaşayan genç bir kız. Ailesinde tuhaf işler döndüğünün farkında çünkü sülalesinde "zaman yolculuğu geni" taşıyor bu aile. Ama işin iç yüzü asla anlatılmamış Gwen'e. Herkes sıranın Gwen'in kuzeni Charlotte'ta olduğunu düşündüğü için, Charlotte geçmişe gitmeye başladığında zorluk çekmesin diye sürekli gizli eğitimler alıyor. Fakat zamanı geldiğinde geçmişe giden Gwen oluyor.

Kitabımız, Gwen geçmişe gittiğinde olanları anlatmıyor. Bir şey olduğu da yok zaten. Önemli olan zaman yolculuğunun sebebi, nedeni nasılı ve tarihçesi... zaman yolculuğunun tüm esrarını saklayan kronografın ve cihazın bulunduğu mabedin muhafızlarından yakışıklı Gideon de Villiers, Gwen ile yolculuk yapıyor, ikili kronografın sırrını çözmeye çalışıyorlar. Gwen ise ailesinin sırlarını öğrenmeye başlıyor.

Çıtır çerez ve hızla rahatça okunan bir kitap. Devam kitapları Safir Mavisi ve Zümrüt Yeşili basılırsa mutlaka okurum. Böyle bir kafamı rahatlattı bu kitap.