21 Şubat 2011 Pazartesi

Patasana

Ahmet Ümit, Doğan Kitap. Yeni basımı Everest Yayınlarından çıktı.

Patasana'yı 2003 yılında almışım, okumak 8 sene sonra kısmet oldu. Tam olarak bir polisiye roman diyemeyiz Patasana'ya. Antep civarında kazı yapan bir arkeoloji ekibi, daha önce hiç keşfedilmemiş gizli bir oda bulur  kazdıkları antik kentte. Bu odayı 2700 yıl önce Hititli saray yazmanı Patasana yaptırmış ve başından geçenleri anlattığı kil tabletleri saklamıştır odaya, tam 28 tane. Ekip bir yandan kayıp tabletleri ararken beri yandan çevrelerinde işlenen cinayetler yüzünden işlerini yarım bırakmamaya çalışır. Kazı başkanı Esra olukça kaygılıdır, acaba kazıyı durdurmalı mı? Ancak kdim Patasana tabletleri resmi olmayan tarihe ait en önemli yazılı anıtlardır, hepsini bulup yazmanın öyküsünün tamamını da öğrenmek isterler. Esra cinayetlerin 78 yıl önce bu topraklarda işlenmiş başka cinayetlere benzerliğini keşfedince işler iyice karışır.

Kitapta kazı ekibinin Esra ekseninde yaşadıklarıyla tabletlerin öyküsünü beraber okuyoruz. Bir bölüm kazı ekibinin başına gelenler, sonra bir tablet ve Patasana'nın öyküsünü okuyoruz, tam 28 bölüm ve 28 tabletten oluşuyor kitabımız. Enteresan bir nokta şu ki, her yeni bölüm bir önceki bölümün son cümlesinde geçen kelimelerle başlıyor, oldukça enteresen bir detay. Kitapta kişileri uzun uzun konuşturan Ahmet Ümit, o toprakların kanlı geçmişine, işgallere, Ermeni, Kürt sorununa derken her konuya el atmaya çalışmış. Ama polisiye gibi gitmiyor kitap, cinayetler işleniyor, şaşırtıcı bir şekilde katil ortaya çıkıyor. Yani Esra çıkıp Yüzbaşı Eşref'le ipucu arayıp olayları çözmeye kalkmıyor. Patasana'nın tabletleri ise çok daha meraklı, 2700 yıl önce bu topraklarda hüküm sürmüş bir uygarlığı ve başına gelenleri anlatırken kendini merakla okutuyor.

Bütünüyle akıcı ve rahatlıkla okunan bir kitap, ama polisiye olarak değil de, Güneydoğu üzerine bir roman olduğunu düşünerek okumakta fayda var.


Büyükbabam Fırat'a baktığında, içimizdeki sevincin sırrını görürdü, babamsa Fırat'ta bizi düşmanlarımızdan daha üstün kılan gücü görürdü.; zeytini, nohudu, buğdayı, kayısı ve üzümü görürdü. Büyükbabama "Fırat nedir" diye sorduğunuzda, "Gündüzleri sevgilinin gözlerine yansıyan ışıktır" derdi, "geceleriyse sevgilinin çözülmüş siyah saçları". Babama sorsanız alacağınız yanıt belliydi: "Düşmana kaptırılmaması gereken bereketli bir sudur Fırat."


3 yorum:

  1. mesleğim itibariyle merak ettiğim ama bir türlü okuyamadığım bir kitap benim oturup bir Ahmet Ümit ayı yapmam gerek sanırım yoksa okuyamayacağım böyle girderse

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. öyle bir projede illaki Beyoğlu Rapsodisi'sini tavsiye ederim. şu zamana kadar en sevdiğim Ahmet Ümit polisiyesidir. Ama Kavim'i okumadım daha.

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.